Büyük bir gürültüyle düştü bardak elimden. Yere çarpıp koluma sıçrayan o parça kolumu kanatmış fark etmedim.
Acımamıştı.
Kanatan çok şey gibi, acıtmıyordu artık.
Düşen bardağın sesi, bir kaç aylık bir uykudan uyandırmıştı beni. Ağlamıştım.
O gün anladım onu çok özlediğimi.
İçimde ıslık çalan bir çocuk vardı günlerdir sabah ayazında fırından sıcak ekmek kapıp eve koşan. Yemiyordu getirdiği ekmeği.
Yüreğini de koyup üstüne yürüyordu o sokağı. Birilerini seviyor gibiydi hali.
Uykulu, sabah.
Sıcak, pembe.
Bir evi var gibiydi, bütün soğuğa inat.
Üşüdüm, ıslık çaldım.
Elini tuttum hafızamda. Sıcacıktı.
İlk kez böyle üfürücü bir soğukta özledim onu.
Baktım kalbi, sıcacıktı.
Şimdi sevmiyor beni dedim. Usul, sesiz.
Acıtmadı.
Üşüdüm biraz.
Bardak düşmüştü zaten.
Neydi ki kırılıp da yerine yenisi konabilen?
Yaramızdan öptüm onu.
Sabaha unutulacaktı kederi.
Geçti.
İyi uykular sevgilim.
Sabaha üşümeyesin.